Çağla KUBAT Fan Club
Forumu görebilmek için ÜYE OLUNUZ....

İYİ FORUMLAR
Çağla KUBAT Fan Yönetimi
Çağla KUBAT Fan Club
Forumu görebilmek için ÜYE OLUNUZ....

İYİ FORUMLAR
Çağla KUBAT Fan Yönetimi
Çağla KUBAT Fan Club
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Çağla KUBAT Fan Club

ÇAğla Kubat Fan Sitesi
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 sporcular desteklenmiyor

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
.sonay.
Yönetici
Yönetici
.sonay.


Mesaj Sayısı : 950
Kayıt tarihi : 10/09/09
Yaş : 28
Nerden : nevşehir

sporcular desteklenmiyor Empty
MesajKonu: sporcular desteklenmiyor   sporcular desteklenmiyor EmptyPaz Eyl. 13, 2009 11:56 pm

Etkileyici bir öğrencilik geçmişiniz var. Çok mu çalışırdınız?
Gerçekten çok başarılı bir öğrenciydim çünkü çocukluğumdan itibaren üniversite eğitiminin önemi vurgulanarak yetiştirildim. İtalyan Lisesi’nde çok severek okudum ve çok çalışkan bir öğrenciydim. Annem İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde profesör olduğu için ben de İTÜ’de okumayı çok istiyordum. Sınav sonucunda İTÜ Makine Mühendisliği bölümünü kazanınca çok mutlu oldum ve keyifle okudum.

Spor yapmaya öğrencilik döneminde mi başladınız?
Önce ilkokulda lisanslı olarak yüzdüm. Bir süre sonra çok monoton geldiği için yüzmeyi bırakıp basketbola başladım. Lise yılları boyunca basketbol oynadım ve takım kaptanlığı yaptım. Ama okul ve basketbol birlikte çok zor gidiyordu. Galatasaray Yıldız takımında oynuyordum ve okul sonrası antrenman için Beyoğlu’ndaki tesislere gidiyordum. Evimse Fenerbahçe’deydi, gerçekten çok yoruluyordum. Derslerime çok önem verdiğim için ikisini birlikte yapamayacağıma karar verdim.

Sörfe ilginiz bu dönemde mi başladı?
Basketbol oynarken bir yandan da sörf yapmaya ve bunu sevmeye başlamıştım. Sörfün basketbol kadar yoğun bir antrenman temposu yoktu, ben de hem okul hem sporu birlikte yürütebilirim düşüncesiyle rüzgar sörfüne devam ettim. Üniversite süresince, okulun rüzgar sörfü takımı olmadığı için bireysel olarak bu sporu sürdürdüm.

İTÜ Makine Mühendisliği’ni bitirdikten sonra eğitiminizi devam ettirmeniz için yurt dışından teklif almışsınız…
Mezun olduğumda, okulda ilk 30 öğrenci arasındaydım. İTÜ Makine Fakültesi dekanı ve fakülte yönetim kurulu tarafından California State Üniversitesi Makine Yüksek Lisans programı için tavsiye edildim. Amerika’da spor ve okulu bir arada yürütebilmeye çok önem veriyorlar, bu yüzden beni kabul ettiler. Ama televizyon dünyasında şansımı denemek için bir süre bu teklifi ertelemeye karar verdim.

Bu teklifi günün birinde değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
Zannetmiyorum. Haber spikerliği, spor spikerliği, spor ve sağlık programı
yaptım, şimdi ise oyunculuk yapıyorum. Kesin emin olduğum şey, artık bu noktada ilerleyeceğim. Makine mühendisliğini staj dönemleri dışında hiç yapmadım, bundan sonra da yapmayı düşünmüyorum.

Rüzgar sörfü ile aldığınız derecelerden bahseder misiniz?
1999’dan itibaren rüzgar sörfüne ağırlık verdim. 2000 yılında bayanlar
kategorisinde Türkiye üçüncüsü, 2001, 2002, 2004’te Türkiye ikincisi, 2003’te “Funboard” sınıfında Türkiye birincisi, erkek-bayan karışık kategorideki “Formula” serisinde Türkiye üçüncüsü oldum. 2005 yılında bayanlarda Türkiye Slalom Rüzgar sörfü şampiyonluğunun ardından, Avrupa Slalom Rüzgar Sörfü Şampiyonası’nda bayanlar kategorisinde birinci olarak, bu dalda ülkemize ilk uluslararası başarıyı getirmiş oldum. Şimdi de Türkiye şampiyonluğunu kaybetmemek için çalışıyorum.

Olimpiyatlara ve Dünya Şampiyonası’na katılacak mısınız?
Katılmak için çalışıyorum. Bir sporcunun olimpiyata katılabilmesi, federasyonun kararına bağlı. Bir sporcu Türkiye şampiyonu olabilir ama yaşadığı bir olay yüzünden federasyon tarafından olimpiyatlara götürülmeyebilir. Ya da bazı sporcular rüzgarlı havada iyidir bazıları daha az rüzgarlı havada. Yarışların yapılacağı ülkenin durumuna kimin gideceğine karar verilir. Ben şu ana kadar federasyonun zorunlu kıldığı bütün yarışlara ve kamp programlarına katıldım. O
yüzden bir problem yaşayacağımı sanmıyorum. Türkiye Şampiyonu olduğum için gitmeye en yakın aday benim, bu amaçla hazırlanıyorum ama son anda bir değişiklik olabilir ve başka biri de gidebilir.

Olimpiyatlara katılmanız durumunda şansınızı nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’de, Olimpiyat konusundaki rüzgar sörfü ile hız sörfü (funboard) olarak iki kategori var. Tek kategoride yarışmıyoruz biz. Yurt dışında olimpik sınıfa hazırlananlar özel olarak bunun için maaş alıyorlar. Ben olimpiyatlara katılsam bile, orada yapabileceğim en iyi derece, katılan 50 yarışmacı arasında ortalarda olmak olabilir. Çünkü gerçekten çok iyi hazırlanıyorlar, çok iyi antrenörleri var, bizde bu imkanların hiçbiri yok.

Siz hangi kategoride yarışacaksınız?
Şu anda ikisinde de Türkiye şampiyonuyum ve ikisinde de yarışabilecek gibi
hazırlanıyorum. Ama uluslararası alanda başarı sağlayabileceğim hız yarışına
daha çok önem veriyorum. Olimpiyatı çok da dert etmiyorum, benim asıl hedefim, hız sınıfında Dünya ve Avrupa Şampiyonaları’nda derece almak.

Eğer beş dakika oturuyorsam bir gariplik varmış gibi hissetmeye başlıyorum



Çok yoğun bir tempoda yaşıyorsunuz. Buna nasıl dayanıyorsunuz?
Annem bana “Çağla, senin beş dakika sakin oturduğun olmuyor mu?” der. Gerçekten de, eğer beş dakika oturuyorsam bir gariplik varmış gibi hissetmeye başlıyorum. “Acaba bir şey mi unuttum? Nasıl oldu da ben oturuyorum” diyorum ve sanki bir
suç işliyormuşum gibi geliyor. Uzun yıllardır çok yoğun bir iş tempom var. Şu
sıralar Sağır Oda dizisinde oynuyorum ve haftanın üç günü sabah 09.00’dan gece
24.00’e kadar çalışıyoruz. Onun dışındaki günlerim boş ve ben her boş bulduğum
günde sörfe gitmeye çalışıyorum. Ama hangi günler olduğu önceden belli değil,
mesela “Cuma gününe kadar çekimin yok” diyorlar, ben de atlayıp Çeşme’ye
gidiyorum ve antrenman yapıyorum.

Peki ne zaman dinleniyorsunuz?
Herkesin dinlenip iyi vakit geçirdiği şeyler vardır. Ben sonuçta sörf yaparken
de, oyunculuk yaparken de, program hazırlarken de çok iyi vakit geçiriyorum.
Zaten monoton olmayan, devamlı değişen bir işim var, dolayısıyla da sıkılmıyorum
ve belki de onun için bir dinlenme sürecine ihtiyaç duymuyorum.

Spiker olarak kendinizi nasıl buluyorsunuz?

Haber spikeri olarak kendimi iyi bulmadığım için ayrıldım zaten. Ben haber
spikerliği yaparken belli bir noktadan sonra onun üzerine çıkamamaya başladım.
Bunun nedeni de, haberlerde sadece yüzünüz görülüyor. İstediğiniz zaman gülme,
ifade verme gibi bir şansınız yok. Ciddi ifadenizin çok iyi ve güzel olması
gerekiyor. Sırf yüzünüze odaklanmış bir iş olduğu için, küçücük bir tekleme,
durma hemen dikkat çekebiliyor yani hiç hata kaldırmayan bir iş. Haber
spikerliği bu işler arasında en zor olanı ve en son yapılması gerekeni. Fatih
Altaylı bana çok güvendiğinden Kanal D’nin sabah haberlerini sunmam için teklif
yapmıştı ama benim için biraz erkendi aslında. Ben bu konudaki eğitimi haber
spikerliği yaparken alıyordum, dolayısıyla kendimi yetersiz buluyordum. O yüzden
de bıraktım.

Ya program sunuculuğu?
Benim sohbet eden, gülümseyen, rahat konuşan ifadem daha iyidir ekranda.
Doğaçlamada çok daha başarılıyım. Mehmet Barlas ve Mesut Yar’la farklı
zamanlarda yaptığım “Başka Yerde Yok” zaten sohbet programıydı ve çok
seviyordum. NTV’deki “Günlük Hayat” ise çok güzel bir spor-sağlık programıydı
ama ne yazık ki devam etmedi. Daha sonra bambaşka bir program sunmayı beklerken,
ona zaman ayarlanamadığı için “Ana haber sonrası spor haberleri çok önemli, sen
onu sun” dediler ve ben hiç istemediğim halde yine haber spikerliği yaparken
buldum kendimi. Hep değişecek diye bekledim. “Senin istediğin gibi bir program
yapıyoruz” dediklerinde ise sörfe ağırlık vermem gereken bir döneme girmiştim.

Sağır Oda dizisi nasıl ortaya çıktı?

NTV ile tüm bunları yaşadığım sırada Cüneyt Özdemir ve Timur Savcı’dan Sağır Oda
için teklif geldi. Oradaki “Duru” karakteri çok hoşuma gitti. Yönetmeni,
senaryosu ve oyuncularıyla müthiş bir projeydi. Oyunculuğa çok doğru kişilerle
başlamış olacaktım.

Oyunculukta çok zorlandınız mı?

En başta çok zorlanıyordum. Acaba diğer oyuncular benim için “Sen de nereden
çıktın? Karşımda ne saçmalıyorsun? diye düşünüyorlar mı diyordum ve çok
endişeleniyordum çünkü eğitimini almadığım bir konuydu. Ama hepsi bana çok
anlayış gösterdi. Çok tatlı, çabuk uyum sağlayan, esnek ve hiçbir konuda sorun
çıkartmayan, verici insanlar. Bildiklerini kendilerine saklamıyorlar, hatta
soruyorsanız ve almaya açıksanız çok daha fazlasını veriyorlar. Ben bu kadarını
beklemiyordum, çok şaşırdım. Hatta yengemi oynayan Zeynep Kumral, evime gelip
özel olarak çalıştırdı beni. Onlar sayesinde yaptığım işten çok keyif alıyorum.

Oyunculuğunuz konusunda nasıl eleştiriler alıyorsunuz?

Eleştiriler giderek değişiyor. Ben başlarda hiç yapamayacağımı düşündüğüm için
çevremdeki insanları hazırlamıştım. O yüzden de ilk zamanlar “O kadar kötü
değil” diyorlardı. Şimdi ise “Gittikçe açılıyorsun, bayağı iyileşiyorsun”
diyorlar. Dizide şu var, bazen çok iyi oynadığınız bir plan önce genel
çekiliyor, sonra aynı sahne bu kez yakın plan çekiliyor. Her defasında aynı şeyi
tekrarlayabilmek de çok zor. Biri bir hata yaptığında da tekrar tekrar
çekiyorsunuz. Bir süre sonra o duygu tekrar olmaya başlıyor ve bunun için de çok
iyi oyuncu olmak gerekiyor.

Duru karakterini kendinize yakın buluyor musunuz?
Ben daha çok kendimi oynuyorum orada, onun için de işim kolaylaşıyor. Zaten
özellikle böyle bir rol seçtim. Mesela akıl hastası gibi zor bir karakteri
oynayamazdım. Ya da sit-com’larda resmen yeni bir karakter oluşturuyorsunuz.
Öyle teklifler gelseydi kabul etmezdim.
Kişilerin gerçek oyuncu olup olmadığını dizide anlayamazsınız

Türkiye ikinci güzeli seçilmenizin iş yaşantınıza olumsuz etkileri oldu mu?
Yarışma sonrasında ben aslında çok az modellik yaptım. Toplasanız on defileye
çıkmamışımdır. Hiçbir zaman profesyonel bir model olmadım çünkü öyle bir sürece
giremedim. Ama modellikten oyunculuğa geçti diye tepkiler geliyor, sadece benim
için değil, bir sürü insan için geçerli bu. Neden böyle bir tepki var
anlamıyorum. Dizi oyunculuğu tiyatro oyunculuğu gibi değil ki. Siz kötü
oynuyorsanız montaj sırasında karşınızdaki yüzü koyuyorlar, gayet basit.
Kişilerin gerçek oyuncu olup olmadığını dizide anlayamazsınız bana göre. Ama
insanlar çok dert ediyor “O şuradan geldi” diye. Aslında ona bakılırsa ben
makine mühendisliğinden geldim. Bence önemli olan insanın kendini geliştirdiği
işi yapması. “Modellikten haber spikerliğine geçti” diye eleştiriler de aldım.
“Keşke daha uzun biri eğitim sürecinden sonra bu yapılsaydı” diyebilirlerdi.
Herkes haber spikerliği yapamaz, çok büyük bir yetenek gerektiriyor, bunu ben de
gördüm. Kimin nereden geldiğinin önemi yok, ne kadar çalışıp da oraya geldiği
önemli.

Bundan sonrası için neler planlıyorsunuz?
Televizyona devam edeceğim. İçinde mutlaka sağlık ve diyetle ilgili bir şeylerin
de olacağı, ekstrem sporlar programı yapmayı hedefliyorum. NTV’de yaptığıma çok
yakın bir program aslında düşündüğüm ama salon sporlarını değil de, daha çok
ekstrem sporları kapsayacak.

Evlilik planlarınız var mı?
Şu anda öyle bir planım yok, başka hedeflerim var. Çocuk olmadıkça evliliğe
gerek duymam diye düşünüyorum. Ama ileride çocuk sahibi olmaya karar verdiğimde
evlilik de olabilir tabii.

Çocukları seviyor musunuz?

Tabii. Mesela kuzenlerimi çok seviyorum ama etrafımda gördüğüm her çocuğa özel
bir sevgi duymuyorum açıkçası.

Tempo dergisinin bir anketinde 12 estetik cerrah
tarafından estetik açıdan en güzel kız seçilmişsiniz. Bunu duyduğunuzda neler hissettiniz?

O yarışmada güzellikle ön plana çıkmamışım, o çok hoşuma gitti. Şebnem Scheffer
ikinci olmuş. Kendisiyle tanıştım ve kesinlikte benden daha güzel olduğunu
düşünüyorum. O seçim yapılırken bence güzelliğe bakılmamış, çünkü bütün
doktorlar Çağla Kubat spor yapıyor, genç kızlarımıza iyi örnek oluyor diye
düşünerek oy vermişler.

2006 Kış Olimpiyatlarında olimpiyat meşalesi taşıyan 10 sporcu arasında siz de vardınız. Neler hissettiniz?
Ben önce Türkiye’deki olimpiyat koşusuna katıldım. Sonra da Samsung’un
sponsorluğunda, Türkiye’den seçilmiş 10 kişi arasında İtalya’daki koşuya
katıldım. Olimpiyat duygusu çok farklı, insanların orada birleşmiş olması,
birçok sporcuyla tanışmak…Çok keyifli bir geziydi. Sonuçta bu koşu için
Türkiye’nin başarılı insanları arasından seçilmiş olmak da çok gurur vericiydi.
Sponsorluk gelişmeden Türkiye’de spor gelişmez

Türkiye’de spor ve sporcular yeterince destekleniyor mu sizce?
Türkiye’de spora ilgi var ama sporda sponsorluk konusunda büyük bir eksiklik
olduğunu düşünüyorum, . Tamam “Çok spor var, hangi
birini destekleyelim” gibi düşünceler olabilir ama, çok firmayla konuştum, bana
sordukları ilk şey, “Bunun bize desteği ne olur? Medyada ne kadar görüneceğiz?”
oluyor. Bunu böyle düşünmemek lazım. Şirket olarak belirli bir noktadaysan,
ülkenin bir sporcusunu desteklemek bence sosyal bir sorumluluktur. Hem bir geri
dönüşü olmasını istiyorsan, sponsorluğa verdiğin kadar para vererek organizasyon
yapacaksın ki, sponsor olduğun sporcuyla medyada görün. Ben insanlara örnek
veriyorum, diyorum ki “David Beckham’a da sponsor olunuyor. Ama ona
verdiklerinin üç katı kadar para harcayarak reklam çekiyorlar, ilan verip,
organizasyon düzenliyorlar.” Türkiye’de bu kavram yerleşmemiş. Sponsorluk
kavramının biraz gelişmesi gerekiyor ki Türkiye’de sporcular başarı elde
edebilsin.

Kaynak: GT magazin nisan sayısı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
sporcular desteklenmiyor
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çağla KUBAT Fan Club :: Çağla Kubat Haberleri-
Buraya geçin: